21 Mayıs 1864, bir avuç toprağı dahi bulamadan kendilerine Karadeniz' in engin sularını mezarlık edinen bir halkın dramıdır.

Adige Kültüründe Kadının Yeri

Adige Kültüründe Kadının Yeri

Hanceriy bir yazısında Şöyle bir olay anlatır :

Yaşlı bir Adige kadınının savaşta üç oğlu varmış.

Bunlardan ikisi cephede can vermişler ve kadının son kalan oğlunu da kanlar içerisinde can çekişirken bir atın sırtında kapıya getirmişler bir gün.

Yaralı adam kapısının önüne gelir gelmez bir kelime dahi söyleyemeden boş bir çuval gibi atın üzerinden yuvarlanıp, anasının ayakları dibine düşmüş ve oracıkta can vermiş.

Kadın hiç bir telaş göstermeden oğlunu getirenlere dönüp sormuş – oğullarım yiğitçe savaştılar mı ?

Diğerleri cevaplamışlar – Evet, kahramanca savaştılar,düşman karşısında asla geriye dönmeksizin yiğitçe mücadele ettiler.

Kadın bu sözü duyduktan sonra ancak ölen oğulları için ağlamağa başlamış. Bir yandan ağlayıp bir yandan "babalarına yakışır şekilde yaşayıp ölen yiğit oğullarım,güzel evlatlarım " diyerek ağıtlar yakıyormuş. Kadın bir an duralamış ağlamasını kesmiş ve şöyle söylemiş: "Hayır ben şanssız,bahtsız bir kadın değilim,yüreğim rahat oğullarımın akibetlerini bilerek,yiğitçekahramanca öldüklerinden emin olarak evlatlarım için ağlayıp yas tutacağım,ama şanssız ve bahtsız değilim.

Hanceriy bu olayı anlattıktan hemen sonra ekliyor ve şöyle diyor devamında : Gördünüz mü Adige kadınını, onun mitolojideki kadın kahramanlardan farkı nedir ?

Dışarıdan Kafkas halklarını gözlemleyenler açısından ele alacak olursak bunların pek çoğu Adigelerin kadına bakış açısını tam olarak kavrayabilmiş değillerdir,hala da böyleleri vardır günümüzde.

Kadının özgürlüğünü sınırlayan doğu kültürleri ile Adige kültürünü bir tutanlar maalesef hala mevcut .

Elbetteki bu kanaat büyük bir yanılgı olduğu gibi bu tür düşünenleri haklı çıkartacak hiç bir örnek te gösterilemez.

Hanceriy bir başka yazısında Adigelerin kadına bakışlarının Asya’daki diğer müslüman halklar gibi olmadığına örnek olarak Met çunatıko Yusuf İzzet paşadan naklen şöyle söyler : " Doğu toplumlarında olduğu şekilde Adigeler’de kadın ağır işlerde çalıştırılmaz.

Onlarda adet olduğu şekilde bizde erkekler bir kenara çekilip kadını sert yamaçlarda ziraat işlerinde,tarım işlerinde bahçe işlerinde çalıştırmazlar…"

Adigelerde erkeğin kadına el kaldırdığı , küfrettiği veya aşağılayıcı sözler söylediği duyulmuş görülmüş değildir.

Ve bu tür hareketler çok büyük bir ayıp olarak karşılanır toplum tarafından.

Dolayısıyla da Adigelerin kadına bakışlarını islamın yaklaşımıyla aynı görmek ve Adigelerin kadını müslüman doğu toplumlarının bakış açısı ile değerlendirdiğini söylemek doğru değildir.

Adige töresinin kadına verdiği değeri ve kadına bakışını yansıtan pek çok örnek vardır söylencelerimizde.

Mesela Seteney guaşe,Adiyuh, Meliçıphu,Dahenağue,Laşın ve benzeri pek çok örnek görebilirsiniz bu konuda.

Söylencelerden örneklediğim bu kadınlar hepsi aynı veya birbirinin benzeri karakterde değillerdir,onlara dair anlatılan olaylar da belki birbirinin zıddı olaylardır fakat bunların hepsinde Adige kadınına dair,Adigelerin kadına bakışına dair güzel örnekler bulabilirsiniz.

Bu söylencelerde örneklerini görebileceğinin bakış açısı ve değerlendirme biçimi bir kaç yüzyıldan günümüze kadar önemini yitirmeksizin devam edegelen bir Adige töresidir.

Mesela Seteney Guaşe'yi ele alalım.Onun Mitolojideki yeri diger kahramanlarla kıyaslandığında hiç te küçümsenmeyecek kadar önemlidir.Hatta daha ileri giderek "belki de seteney guaşe olmaksızın nart destanları bu günkü önemini kazanamazdı" diyebilirim.

V.İ.Abaev bu konuda şöyle söyler: "Eğer Nart destanlarından bir erkek kahraman eksilse bir şey olmaz ama Seteney bu destanların -olmazsa olmaz-karakteridir."

Şoten Askerbiy "Kadının üstünlüğünü ve değerini gösteren bu destanın bir benzerinin dünya kültürlerinde ve mitolojilerinde olmadığını" söyler bir yazısında.

Nart destanlarındaki erkek kahranmanların pek çoğunun öldüğünü veya bir şekilde yaşamlarının son bulduğunu görürsünüz fakat bu destanların hiç bir yerinde Seteney Guaşenin öldüğünü söylemez,bir yoruma göre bu onun yaşamının son bulmasını kabullenemeyen o halkın isteğinden ve destanı bağlayış biçiminden kaynaklanır.

Çünkü Seteney güzeldir,akıllıdır,alımlıdır,o nartların annesidir,danıştıkları akıl hocalarıdır,ileri görüşlülüğü ile onların gözüdür,sevecenliği ve ile iyiyi ve güzeli gösterendir,namuslarıdır kısacası.İncelediğinizde dürüstlük ve açıksözlülükte seteney'i gölgede bırakabilecek bir başka tanrı yoktur Adige mitolojisinde.

Günümüzde bile seteney güzelliğin,dürüstlüğün,ileri görüşlülüğün,asaletin ve aklın bir tarifi gibi görülür, bu gün bile Adigeler,Abhazlar,Asetinler kadını yüceltmek ve methetmek istediklerinde " o seteneydir, seteney gibidir" vb. İfadeler kullanırlar.

Bir diğer örnek olarak meliçiphu'ı alırsak o seteney gibi bilge,güzel,akıllı değildir mesela. Bu söylencenin ortaya çıktığı dönem ataerkil topluma geçildikten sonraki zamandır. Bu söylencede verilmek istenen mesaj " gerçek kadın güzelliği ile değil aklı ile kendisini kabul ettirendir " şeklinde özetlenebilir kısaca.

Buradaki kadın kahraman küçük ve zayıf,sıradan,hatta komik bile denebilecek bir kişiliktir ilk bakışta, fakat incelendiğinde görülürki burada da kadının toplumdaki yerine,önemine ve Adigelerin kadına bakışına dair pek çok örnek vardır.

Adigeler kadına en çok değer veren halklardan biri olagelmişlerdir herzaman.Gerek toplumu ilgilendiren genel işlerde,gerek kendi cemiyeti ve dar çevresi,gerekse aile çevresi içerisinde her zaman kadının çok önemli bir yeri ve değeri olagelmiştir.

Bütün bunların ötesinde sadece Adige töresini incelemiz bile kadının yeri ve önemi konusunda yeterince bilgi sahibi olmamız için yeterlidir.

Hanceriy bir yazısında Kadına gösterilen saygının Adige töresinde en önemli geleneklerin başında yeraldığını belirterek şöyle söyler : Öldürülen birinin intikamını almak için kılıç elde yola çıkan bir grup, araya bir kadın ricacı girdiğinde yollarından döner ve silahlarını bırakırlar.

Bu ve bunun benzeri örnekler pek çoktur eski Adige söylencelerinde.

Eskilerde tüm toplumu ilgilendiren önemli konularda kadınlara danışıldığı zamanlar ve bu tür olayları anlatan pek çok örnek vardır. Fakat zaman içerisinde Adigelerde de kadın toplum işlerinden çekilmiştir , fakat yinede aile ve toplumdaki saygınlığı aynı şekilde günümüzde de devam etmektedir.

Adige töresinde kadına saygı sadece namus kavramı ile açıklanamaz. Erkek için öngörülmeyen pek çok hak kadına verilmiş ve saygı bu ilişkilerin temeline olmazsa olmaz koşul olarak konulmuştur.

Bir kadının hatırını kırmak,onu incitmek ve ona karşı saygısızca davranmak en ayıp işlerden biri olarak görülür.

Adigelerde kadına verilen değer yaşamın her alanında belirgin bir biçimde gözlemlenebilir.

1829 yılında Kafkasyada bulunan Belçikalı bir bilimadamı olan Jan şarl de bess şöyle anlatır kitabında : "Bir atlı yolda bir kadın ile karşılaştığında,atından iner ve atını kadın'a verir binmesi için;eğer kadın bunu kabul etmezse adam atının gemini tutarak kadına gideceği yere kadar yaya olarak eşlik eder."

Bir atlı yolda bir erkekle karşılaştığında eğerinin üzerinde hafifçe doğrulup onu selamlaması yeterli idi,fakat eğer bir kadınla karşılaşmışsa atından inip onu selamlamak ve ona bir süre eşlik ettikten sonra yoluna devam etmek gerekirdi.

Bir gurup erkeğin oturduğu bir odaya kadın davet edildiğinde veya öyle bir ortama kadın geldiğinde kadın en iyi yere oturtulur ve erkekler ayağa kalkarak ona güzel sözler söylerler gönlünü alırlardı. Sofrada olanın iyisi kadına ikram edilirdi,odada bir kadın olduğu sürece sert bir ifade ile konuşulmaz.kötü söz ve küfür benzeri kelimeler kullanılmaz,bu tür konuşmalar kadına duyurulmazdı.

Kadının gözü önünde hayvanlar kamçılanmaz,onlara vurulmaz,bir yolculuğa çıkılacaksa, kadınlar sürücünün at'ı(veya öküzü) kamçıladığını görmeyecek şekilde oturtulurlardı.

Çeşmelerde veya derelerde kadın suyunu doldurup işini bitirmedikçe atlılar oraya atlarını sulamak için girmezlerdi.

Dörtnala giden atlı eğer kadınların olduğu bir yerden geçiyorsa yavaşlardı,silahını göstererek tutmaz,kadının olduğu yerde silah çıkmazdı.

Eğer erkek bir kapı önünden geçerken bir kadının odun kırdığını veya benzer ağır bir iş yaptığını görürse yanına gider o işi kadının elinden alıp kendisi yapar ve sonra yoluna giderdi.

Yolculukta kadının rahat etmesi için azami özen gösterilir, eğer dağda,ormanda veya yolda yemek yenecekse kadına yemek yaptırılmaz bu iş erkekler tarafından yapılırdı.

Görüldüğü gibi Adige toplumu töresinin gereği olarak kadını en üst mertebede tutmakta ve ona hakettiği değeri vermektedir.

Bunun yanısıra büyük sıkıntılar çekip baskılara uğrayan,pek çok hakkı gaspedilen kadınlar da olmuştur toplumumuzun içerisinde.Fakat bunun asıl sorumlusu Adige toplumu ve töresi olmayıp sonradan pek çok geleneğimizin deforme olmasına yolaçan din kaynaklı davranış biçimleri ve bunu kendi çıkarları için en iyi şekilde kullanan feodalitedir.

Bu tür istisnalar hiç bir zaman Adige toplumunu ve töresini tümüyle sorumlu kılmaz ve kapsamaz fakat yinede günümüzde bile o dönemlerden kalmış ve Adige kültürüne uygun olmayan pek çok hatalı davranış biçimi hala muhafaza edilmektedir maalesef.

ALINTIDIR

Adige Kültüründe İsim Verme

Adige Kültüründe İsim Verme


Yeni doğan bir bebek için yakın çevresinin ve akrabaların tümünün iyi dileklerde bulunmaları (huahue) Adige töresindendir.

Daha sonra bebeğin ismi sorulur öğrenilir.

Eğer henüz isim verilmemişse ailenin veya cemiyetin en yaşlısı arar araştırır kendince en güzel ismi çocuğa verir.

Fakat her ne kadar kendilerince en güzel olarak görülse de bebeğe yakışan, gelecekte onu tam olarak ifade edecek isimlerin bulunabildiği durumlar çok azdır. .

Adige isimlerinin başlangıcı konusunda 15.yüzyılda kafkasyada bulunmuş olan italyan gezgin Georgio İnteriano bir yazısında şöyle söyler :"Çerkesler Yeni bir bebek doğduğunda doğum ve isim konulması arasında geçen zaman içinde ilk gelen yabancının ismini verirler".

İsmi alınan kişinin grek,latin,arap veya başka milletten olması hiç önemli değildir.Fakat mutlaka bu ismin sonuna oğlu anlamında(Kue) eki konulurdu,Mesela verilen isim -petro ise- petrıkue,-pavlo ise- pavlıkue".Bu şekilde isim verilmesinin nedeni anlaşılabilmektedir fakat yinede bu durumu pek hoş karşıladığımıda söyleyemeyeceğim.

Bu yöntem bizim kendi Adige isimlerimizin sonuna eklenerek kullanılıyor olsa yine bir nebze anlaşılır ve güzel olmaktadır.

İnalıkue,Bezrıkue,Şerelokue,Ağnokue,Anfokue

Bunlar güzel ve benim de sevdiğim isimlerdir.Fakat bir yabancının ismini çocuğa vermekten yana olduğumu pek söyleyemeyeceğim.Zaten zamanla bu gelenek terkedildi.

Eski zamanda Adigeler her tarafta tanınır her halkın arasında itibar görürlerdi.

Kendileri misafirperver oldukları kadar,gittikleri yerlerde de itibar görürlerdi.

Sanırım ilişkilerini,dostluklarını pekiştirmek gibi bir maksat vardı bu davranışın altında.

Eski Adige isimleri hakkında Adige dilinde de yazılmış kitaplar ve bu bahsin geçtiği pek çok değinmeler vardır.

Fakat Bütün bunların İçerisinde koko Cemalettin'in üç ciltlik bir kitabı en detaylı bilgi içereni olup; Adigece İsimler,aile isimleri,köy isimleri,bölge isimlerini tek tek ele alarak kökenleri ve tarihçeleri ile anlatmaktadır.

Ayrıca Bu konu ile ilgili moskovada basılmış bir küçük kitap daha mevcuttur fakat şu an kitabevlerinde bulunabilmesi mümkün değildir.

Bence Bu türden bilgiler içeren her eser yeniden basılmalı ve her Adige ailesinin evinde bulunmalıdır.

İsim verilmesi konusunda bir başka yöntemden ise söylencelerimizde bahsedilir.

Aşe yikue Aşemez,Hımıs yikue Baterez,Kıanj yikue Şauey,Hıatxım yikue veya Mole yikue,Dehuı yikue Jıle yikue vb..

Bu biçim ise büyükbabanın veya babanın isminden esinlenerek adlandırmadır.

Adigelerde dikkat çeken bir başka konu ise her ismi herkesin telaffuz edememesidir.

Mesela evin gelini aileden kimseye ismi ile hitabedemezdi.Ailenin en yaşlısından en küçüğüne kadar hepsine ayrı ayrı isimler verir onları o isim ile çağırırdı.

>Anne baba çocuklarını isimleri ile hitabetmezler Kadın eşine ismi ile hitabetmez.

Bütün bunlar eski Adige töresinde çok önemsenen şeyler olmakla birlikte bu gün içerisinde bulunduğum cemiyete baktığımda pek çok kimsenin isminin yabancı isimler olduğunu ve Adige ismi alanların parmakla sayılacak kadar az olduğunu üzülerek görüyorum.

Oysa isimlerimiz geleneklerimizin,dolayısıyla tarihimizin bir parçasıdır.

Şu anda ciddiyetle iş edinip bu durumu düzeltmeğe kalkışsanız ancak yüz yıl sonra amaca ulaşırsınız.

Bu konu bizim umursamazlık gösterebileceğimiz kadar basit bir mesele değildir.

Adige Psalhe....Nalchik.

Çeviri:Ergün YILDIZ

Adige Kültüründe Gelenekler

Adige Kültüründe Gelenekler


Адыгагъэ (ADIGELiK) İnsan yaşamına , hayat biçimine yönelik olarak Adige töresinin koyduğu tüm kuralları kapsar.Adigelik insani özelliklerimizi,saygı ve sevgiyi,doğruluk,adalet, cömertlik cesaret ve insana dair benzer tüm erdemleri kapsar.

Адыгэ хабзэ (ADiGE TÖRESi) Adige toplumunun yaşayış biçimini, birbirilerine karşı ve cemiyete karşı ilişkilerini yükümlülüklerini düzenleyen kurallar toplamıdır. Düğün cenaze ve benzer toplantıların da ana kuralları xabzeye göre tayin olunur.

Батырыбжьэ ( BATIRIBJ’E ) Cemiyet ilişkilerine yönelik bir gelenektir. Örneğin bir kimse bir grubu çalıştırır, ot biçtirir veya odun kestirir veya benzer bir başka iş yaptırırsa grubun içerisinden en mahir ve çalışkan kişiye veya o grubun önce gelen bir bireyine x”uex”u (teşekkür) yapılarak bir bardak (veya kepçe) maksıme ikram edilir. Buna batırıbj’e adı verilir.Daha sonraları sadece bu koşullara bağlı olmaksızın önemli bir iş başaran, bir kahramanlık gösteren veya cemiyetin sevgisini ve takdirini kazanan kişilere verilen bu tür ikrama da batırıbj’e adı denilmeye başladı.

Башхуaпэ (BAŞHUAPE) Gelin alma geleneğinin bir parçasıdır. Yeni gelin bir süre sonra ailesini ziyarete geri [yasak]ürüldüğünde kaynı ve görümcesi gelini görmeğe giderlerdi. Ziyarete giden kişiler gittikleri yerdeki çocuklara verilmek üzere ayna,tarak,çorap,sabun ve benzer küçük hediyeleri bir sopaya takarak hazırlarlardı.Bu geleneğin adı Başhuape’dir.

Бэракъбла (BERAKBLA)Düğün geleneklerindendir. Nikah kıymaya gelen kafile ayrılırken bayrağa deri şapka,deri gömlek ,tülbent ,tarak,ayna vb küçük hediyeler iliştirilerek giden gruba verilirdi , bu bayrak hediyerlerle süslenmiş olarak aslında evlenecek oğlanın halası tarafından getirilirdi kız evine. Nikahtan dönen kafile bu bayrağı salimen döndükleri eve ulaştırmaya çalışırken kafileye rastlayanlar ise bayrağı ele geçirmeye çalışırlar, kafiledekiler böyle oyunlar ve eğlencelerle güle oynaya gidip dönerlerdi. Bu gelenek 1950-1960 yıllarına kadar devam etti,günümüzde çok seyrek olarak bu geleneğin uygulandığını görmekteyiz.

Гуф1апщ1э 1энэ (GUF’AP’Ş’E IANE ) Müjdeli bir haber , sevindirici bir bilgi getiren kişi eğer belirli bir yaşın üzerinde ise ona (guf’ap’ş’e) müjdeli haber için ödül olarak para veya benzer bir hediye verilmezdi. Bu kişi belirli bir yaşın üzerinde ise ona bir koyun (veya kişinin gücüne ve haberin önemine göre tavuk,kaz,hindi benzeri) kesilir güzel bir sofra donatılarak misafir edilirdi.

Псыхэгъэ. (PSIXEĞE) Yas ile alakalı eski bir gelenektir. Eskiden suda boğulan ve cesedi bulunamayan kişinin boğulduğu veya suya kapıldığı yere gidilir kadınlar o su kıyısında ağlayıp ağıt yakarken erkekler de dualar ederlerdi.

Гъэф1эж (ĞEF’EJ) Evlilikle ilgili bir gelenektir. Eski dönemlerde bir kız ile ailesinin izni olmadan kaçırılarak evlenilmişse aileler arasında husumet ve düşmanlık doğmaması için yaşlılar bir araya toplanarak iki tarafı barıştırmak için arabulucu olurlardı.Böyle zamanlarda damat belirlenen başlığın dışında olmak üzere gelinin anne babasına bir at veya bunun karşılığı para veya kıymetli hediye verirdi. Гъэф1эж (ĞEF’EJ)bu hediyenin adıdır. Anayurtta sovyet idaresinin kurulması ile birlikte gelenek ortadan kalkmıştır.

Гъуэгудэгъазэ (Ğuegudeğaze )Büyüğü ve misafiri yücelten bir gelenektir. Eskiden yolculuk esnasında bir misafirle karşılaşıldığında ona verilen değerin gösterilen saygının bir göstergesi olarak geriye dönülür ve,misafir teşekkür ederek geri dönülmesini isteyinceye kadar ona eşlik edilirdi.

Жьагъэхэх (J’AĞEHIEH)Eski düğün töresindendir. Evlenecek olan genç yanına arkadaşlarını da alarak dağdaki sürü çobanlarını dolaşırdı.Gittiği çobanlar geleneğe uygun olarak bir koyun verirlerdi ve bunun adına Жьагъэхэх (J’AĞEHIEH) denilirdi.Toplanan koyunlar düğünde gelen misafirin doyurulmasında kullanılırdı. Gelenek 1940’lı yıllarda ortadan kalktı.

Мэрем мэкъуауэ. (MEREYM MEK”UAUE) :Günlük yaşama dair gelenektir. Eskiden Başında aile reisi veya çalışabilir erkeği olmayan ailelerin ot ve ekinini biçmek için insanlar bir gün toplanır hep birlikte o aileye yardım ederlerdi. Bu geleneğin adı Mereym mek”uaue idi.

Iурыц1элъ (UıRIT’SELH)Düğün ile ilgili gelenektir. wuneyişe olarak adlandırılan yeni gelinin büyüklerle tanıştırılma merasimi sırasında gelinin dudaklarına yağ,bal ve şeker ile hazırlanmış bulamaç sürülür. Bunun anlamı yeni gelinin o ailede tatlı dilli mutlu ve huzurlu olması dileğinin ifadesidir. Gelenek günümüzde hala devam etmektedir.

Щыгъынгуэшыж ( ŞIĞINGUEŞIJ )Cenaze ve yas ile ilgili gelenektir. Bir kişinin ölümünden 1 yıl sonra onun elbiseleri ve silahları dağıtılırdı. O gün at yarışı yapılır ve kazanan kişiye giysilerin silah ve gereçlerin iyileri verilmek üzere ölen kişinin eşyaları dağıtılırdı.Bu gelenek günümüzde de devam etmekle birlikte uygulama biçimi değişmiştir. Günümüzde bu tür eşyalar fakir ve ekonomik yönden yetersiz olanlara veya din işleri ile uğraşanlara verilmektedir.

Шуук1э плъак1уэ (ŞUUK’E PLHAK’UE )Düğün ile ilgili gelenek. Düğüncü giden grup hızlı bir at üzerinde birisini de beraberinde [yasak]ürürdü . Kafilenin en arkasından gelen bu kişinin görevi düğün gelenekleri ve şakaları arasında yer alan şapka kaçırma gibi bir durumla karşılaşıldığında bu kişinin görevi yetişerek müdahale edip şapkayı geri getirmekti. Bu görevi yapan kişi Шуук1э плъак1уэ ( ŞUUK’E PLHAK’UE ) olarak adlandırılırdı. Gelenek 1930’lu yıllarda ortadan kalktı.

Уэкъулэ. (Wuek”ule )Cemiyet yaşantısına dair gelenektir. Bir kişi başına bir kaza bela veya felaket gelir,varlığını ve ekonomik gücünü kaybederse yolculuk azığını temin ederek bir arkadaşına gider ve insanlardan yardım beklediğini sözleri ile belli ederdi. O cemiyette bir yardım başlatılır ve gelip gidenler bu kişiye güçleri oranında destek olurlardı. Bu geleneğin adı Уэкъулэ. (Wuek”ule ) idi.

Фэц1ынэгъэт1ылъ (Fetsıneğet’ıl”h) Adige düğün geleneğindendir. Yeni gelin eve girerken kapı ağzına serilen yaş deri üzerine ilk adımı atarak durur daha sonra evin içerisinde alınırdı.İnanışa göre bu şekilde karşılanan gelinin yeni evindeki yaşamı o deri gibi yumuşacık olur,mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerdi.Gelenek günümüzde de uygulanmaktadır.

Тешанк1эгъэк1эрахъуэ ( TEŞANK’EĞEK’ERAH”UE )Gelini arabaya bindirip ayrılırken gelini [yasak]ürenler gelin arabasını sağa doğru yürüterek evin önünde üç tur attırmak için çalışırlardı. Kız tarafından olanlar ise arabayı sol tarafa doğru sürmek için uğraşır diğer tarafın karşısına geçerlerdi.Burada inanışa göre gelin arabası sağa doğru yönelirse yeni evde erkeğin sözünün,tersi olursa kadının sözünün geçeceğine işaret sayılırdı.Tamamen güce dayanan bir mücadele,bir oyun olan bu gelenek zaman zaman kavga ve tatsızlıkla son bulurdu.Gelenek zaman içerisinde yokoldu.

Тешэрып1апщ1э ( TEŞERIP’AP’Ş’E )Çok eski dönemlerde olan bir gelenektir. Prens evlendiğinde gelin bir soylunun evinde bir yıl süre ile kalır daha sonra prensin evine gelirdi. Prens gelini bir yıl süre ile ağırlayan soylu aileye kendi hizmetindeki bir hizmetkar aileyi ve gelini getirdikleri atları hediye ederdi. Bunun adı Тешэрып1апщ1э ( TEŞERIP’AP’Ş’E ) idi.

Пехьэжьэ ( PEHIEJ’E ) Düğün geleneklerindendir. Düğün kafilesi dönerken düğünün sahibi aile düğüncüler için yiyecek ve içecekler hazırlatarak köye yaklaşmakta olan kafileyi karşılatır ve köyün girişinde yenilir içilir daha sonra köye girilirdi. Bu şekilde düğün kafilesini karşılamak üzere gönderilen yiyecek ve içeceğin adı Пехьэжьэ ( PEHIEJ’E ) idi.Gelenek artık uygulanmamaktadır.

Нысащ1эзэгуэгъэп ( NISAŞ’EZEGUEĞEP )Eskiden Adigeler geline bir yıl süre ile iş dışarı işi yaptırmazlarmış.Bu sürenin sonunda geline önce su getirme işi verilirmiş,gelin suya giderken yanına tarak,ayna,tülbent,toka vb. küçük hediyeler alır bunları yolda karşılaştığı insanlara hediye edermiş.Bu,insanların yeni gelinle ilk karşılaşmalarında “ boş kova ile karşıladı ” denilmemesi için yapılırmış. Yeni gelinle su getirirken karşılaşan kimselerin suyu döküp gelini yeniden suya gönderme hakları varmış gelenek gereği.Bu şekilde gelinin sabrı sınanır suyu getirinceye kadar gelinin defalarca geri döndürüldüğü olurmuş. Gelenek 1930 – 1940 arası yıllarda ortadan kalktı.

Хасэ мывэ (XASE MIVE [NIVE] )Söylencelerde bahsedildiğine göre bir zamanlar psıj nehrinin doğduğu yerde bir ev varmış ve Adigeler toplantılarını bu evde yaparlarmış.Bu evin yanında, üzerinde at ayağı ve köpek ayağı işaretleri olan bir büyük taş varmış.Toplantı taşı olarak adlandırılan bu taşın bir bölümündeki delik insanların doğru söyleyip söylemediklerini anlamak için kullanılırmış.İnanışa göre insan ne kadar şişman olursa olsun eğer doğru söylüyorsa bu taşın deliğinden geçermiş,eğer yalan söylüyorsa insan zayıf olsa bile geçemez o delikte sıkışır kalırmış.İşte bu taşın adı Хасэ мывэ (XASE MIVE [NIVE] ) toplantı taşı olarak söylencelerimizde yer alır.

Мысостей бжьищ. ( MISOSTEY Bj’iŞ’ )Davet ve şölen sofrasında uygulanan gelenektir. Geç kalan ve sofraya oturulduktan sonra gelen kişiye peşpeşe üç kadeh içki içirilir. Мысостей бжьищ. ( MISOSTEY Bj’iŞ’ ) bu içkinin adıdır.Geleneğin başlangıcı olarak farklı olaylar anlatılır, fakat gerçeğe en yakın olanı şudur : 18 yüzyılda büyük Kaberdey toprakları Pşı Hatokhşokue , Pşı Mısost , Pşı Janbolet’in kontrolündeymiş. Toprağı ve idareyi paylaşamayan bu üç prens sürekli çatışırlar onların mücadelelerinde suçsuz insanlar zarar görür can verirmiş. Sonunda bu duruma son vermek üzere halkın ileri gelenleri toplanarak prensleri barıştırıp anlaştırarak sulh etmeye karar vermişler.Pşı Mısost’un evinde toplanılmış , barışmanın şerefine sofraya üç kadeh içki konulmuş fakat pşı hatokhuşokue ve ve pşı janbolet içkilerde zehir olabileceği şüphesi ile içmekte tereddüt etmişler; bu durumu farkeden pşı Mısost onların bu şüphesini ortadan kaldırmak için her üç kadehi de arka arkaya alıp içmiş. Sözcük dilimize ve geleneğimize buradan girmiştir.
Şk’ax”ue Tıx’ - Шк1ахъуэ тыхь : Eski Adige geleneğidir.Yılın topraktan ayrıdığı gün (23 mart Adige yeni yılı) köydekiler birleşerek köydeki sığır çobanına bir dana hediye ederlerdi yeni yıl hatırına.

Psıxeplhe - Псыхэплъэ : Evlenme çağındaki kızlartoplanır kepçeye su doldurarak gözlerini kırpmadan suyun içine bakarladı.Bu şekilde, evlenecekleri gencin suretinin suda belireceğine inanırlardı.

Zek’uj ıAne -Зэк1уж 1энэ : Eski Adige geleneğidir.Aralarında kan olan iki aile barıştırılırken hatalı görülen aile ziyafet düzenlerdi.Aile bu ziyafette ne kadar harcama yapacağını köy mahkemesinin tayin ederdi.

Quaje dexu - Къуажэ дэху : Eski Adige geleneğidir.Köyde hırsız ahlaksız,kurallara uymayan veya köyün tümünü mahçup edecek davranışta bulunan birisi olduğunda köylüler toplanır o kişinin artık köyde yaşayamayacağına karar verirlerdi.Karar alındıktan sonra o kişi köyden kovulurdu.

Vak’ueyix’ej tx’alheıu -Тхьэлъэ1ук1э –(вак1уэихьэж Тхьэлъэ1у ц1ык1у.

Tarlaların sürülme işi bittikten sonra o işte çalışanlar dışında hiç kimsenin katılmadığı bir dua yapılırdı.Herkes birer kaden maksıma alırdı ve x”uax”ue yaparlardı.

Arazide yapılan barınağın önünde herkes içkisini içtikten sonra, ellerindeki kadehleri(bardakları) kaldıkları geçici barınağın üzerinden aşıracak şekilde geriye atarlardı.

Daha sonra kafile birlikte köye döner Çift sürme kurbanı keserlerdi.

Şexex - Шэхэх : İnsanın vücudunda kalan kurşunu,oku veya saçmayı çıkartan çok usta cerrahlara o dönemde Şexex denirmiş.

Ş’ığın Gueşıj - Щыгъын гуэшыж : Eski Adige geleneğidir.Bir insanın elbiseleri ve silahları onun ölümünden bir yıl sonra dağıtılırmış.Genellikle At yarışında kazanan usta biniciye bu eşyaların en değerli olanı verilirmiş.

Günümüzde de bu gelenek mevcuttur, fakat eskiye göre oldukça değişik bir biçimde uygulanmaktadır.Şimdilerde giysiler dağıtılmakta onlar da daha çok din görevlilerine veya köyün fakirlerine verilmektedir.

J’egu paş’x’e tıx’ - Жьэгу пащхьэ тыхь : Bu gelenek özel bir güne mahsus olmayıp,ailede mutlu bir olay olduğunda kutlandığında et pişirilen su veya et pişirilen yağ ocak ateşinin etrafına çepeçevre dökülür “Allahım rızık ve mutluğu ailemizden ek[yasak] etme” denilerek dua edilirdi.

Leğune Maf’e - Лэгъунэ маф1э : Eskiden Adigeler yeni geline bir yıl süre ile iş yaptırmazlarmış.Yeni gelinin iş yapmaya başladığı ilk gün sülalenin kadınları onu evin büyük odasına alırlarmış,En yaşlı kadın gelini ocağa [yasak]ürür çepeçevre gezdirdikten sonra ocaktaki ateşi yakarak “Allahım bu ocakta sonsuza kadar ateşi söndürmesin,bereketi ve doğumu senden eksiltmesin” der,dua edermiş.

Yaj’e tewude - Яжьэ теудэ : Eski tedavi yöntemidir.Hamile kadının doğumu uzadığında,ebe ocaktaki külü alır hamie kdaının karnına döker, sürer “tanrı tez zamanda ayırsın sizi” diyerek dua edermiş.

Vağebdzume X”uex”u - Вагъэбдзумэ хъуэхъу Vağebdzumeabanın bir seferde çevirdiği toprak dilimi)

Tarla sürmeye çıkıldığında ilk gün toprağa ilk saban köyden birisine sürdürülür,bunun bereket getireceğine inanılırdı.Bu ilk saban vuruluşunda Çift süren gruptaki tx’amade bir kepçe maksıma doldurur ve bolluk bereket için dua ederek içerdi.

Daha sonra ilk sabanı sürmesi kararlaştırılan kişiye sabanın sapı tutturulur ve başlangıç yaptırılırdı.

Qamexet’e - Къамэхэт1э : Adige düğün geleneğidir.Gelini getiren grup bahçe kapısından içeri gireceği sırada orada bulunan ve kafileyi karşılayan gruptan bir genç kamasını çıkartarak bahçe kapısının girişine yere saplar.Grup orada durur ve içeriye girmek için o kamanın saplandığı yerden çıkartılmasını bekler.Kamayı yerinden çıkartabilmek için öncelikle kamanın sahibi gence içecek ve yiyecekler ile ikramda bulunulur ve ancak ondan sonra kama çıkartılabilir;daha sonra ise kafile bahçeden içeri girerek gelini getirir.

Wuane Cıde - Уанэ джыдэ : Sefere çıkarken veya uzak yola giderken Adigeler ateş için odun kesmek gibi işlerde kullandıkları ve eyerlerinin kenarına bağladıkları küçük baltalar gezdirirlermiş.Bu küçük baltaların adı (wuane cıde – eyer nacağı) imiş.

Psıxedze - Псыхэдзэ : Kuraklık olduğunda köyde dedikodusu yapılan bir kadının ayakkabısının teki çalınır,bir sopanın ucuna sıkıca bağlanan ayakkabı köydeki suyun (dere-ırmak,göl vb) ortasında bir yere saplanırmış. Daha sonra hakkında dedikodu yapılan o kadın sürüklenerek getirilir giysileri üzerinde olduğu halde suya atılır iki üç kez suya batırıldıktan sonra topluca dua edilerek dağılırlar,bu şekilde yağmur yağacağına inanırlarmış.

X”ump’ets’egığue Qute - Хъумп1эц1эджыгъуэ къутэ :Kuraklık olduğunda karınca yuvasını bozarak üzerine su dökerlermiş,bir kısmı da yuvayı hiç bozamadan üzerine su dökerler ve bu şekilde yağmur yağacağına inanırlarmış.

Jııak’ue - Жы1ак1уэ : Köyün veya ailenin bir mesele için elçi veya aracı olarak görev verdiği gruptan ilk konuşmak üzere seçilmiş olan kişidir. Bu kişi aklı başında ağzı laf yapan ve oturup kalkmasını bilen birisi olmak zorundadır.Bu tür elçi seçme daha ziyade adam öldürme olaylarından sonra tarafları barıştırmak için,cenazelerde,başlık parası almak için gidilirken vb. durumlarda olur.

Pşşı xuepsix - Пщы хуепсых : Eskiden Pşı (bey,prens) bir yerde dururken atlı birisi gelirse,atını durdurarak iner ve atın gemini tutarak pşı’nın yanından yaya geçerek ona saygısını gösterirmiş.Daha sonra yeniden atına biner yoluna devam edermiş.

Max”tabu - Махътабу (нахътабу. Eski bir gelenektir,köyün sürüleri dağdan indiği zaman sürü çaobanlarının başındaki kişiye görevini hakkıyla ve ek[yasak]siz yaptığı için ücreti ile orantılı olarak ya bir at,veya onun karşılığı para verilirdi.Bu şekilde verilen para veya atın adına “Mahktabu(Nahktabu)” denilirdi.

Pş’ant’edene - ПЩIAНТ1ЭДЭНЭ. Düğün alayı gelini alıp ayrılırken,gelin tarafından olan gençler çıkışı kapatır çeşitli hediyeler almadan gelin alayının çıkmasına izin vermezlerdi,bu hediyeler de genellikle yiyecek şeyler ve içki olurdu.

Bu geleneğin adı “Pş’ant’edene - ПЩIAНТ1ЭДЭНЭ” veya bir başka ifade edilişi ile “Kuebje ıUxıp’ş’e – куэбжэ 1ухыпщ1э” denilirdi.

Günümüzde hala yürürlükte olan bu gelenkte içki ve yiyecek yanısıra para alındığı da olmaktadır.

P’asteşşıp - П1АСТЭЩЫП. Toplumsal yaşama yönelik bir gelenektir.Din kurslarında okuyanlar daha ziyade fakir çiftçilerin çocukları olduğu için zaman zaman eğitim dönemi bitmeden öğrencilerin erzaklarının bittiği olurdu.Bu durumda köyden veya o cemiyetten çeşitli gıdalar toplanrak getirilir ve öğrencilerin ihtiyacı karşılanırdı. Bu tür gıda ve erzak toplamanın adı “P’asteşşıp - П1АСТЭЩЫП”idi.

Adige Kültüründe Babanın Rolü ve Konumu

Adige Kültüründe Babanın Rolü ve Konumu


Aile reisi olan baba aile fertleri için vakur ve şefkatli bir amir ve eğitmen konumunu daima muhafaza eder. Bütün aile fertleri de kendisine karşı hürmet ve tam bir bağlılık gösterir. Onun her emri itirazsız yerine getirilir. Karısına karşı durumu da eşitliğe saygı ve riayetle kendisini gösterir. Çünkü kadın ile erkek arasındaki eşitlik birbirine benzemek, karı ile kocanın faaliyetlerinin tamamen eşit olması gibi bir eşitlik değil, haklara saygı şeklindedir.

Eşine karşı daima kendi hakkını savunmak, aşırı merak gibi rahatsız edici durumlar aile hayatında görülmediğinden, karı ile koca arasındaki gerçek eşitliğin birbirini sevmek, birbirine saygı duymak, sevinç ve üzüntülerini, ümitlerini paylaşmak olduğunu; kendi hayatını tam bir serbestlik içinde yaşamak olmadığını iyi bilirler. Çerkeslerde diğer bazı müslüman toplumlarda görülen çok eşlilik yoktur. Tarih boyunca da örneğine rastlanmamıştır.Çerkeslerde kadına saygı çok önemlidir. Hatta kadın evlendikten sonra da kendi soyadını muhafaza eder. Kocası eşini adı ile çağırmaz. Kendi soyunun ismi ile çağırır. Kadına soyunun ismi ile hitap etmek Çerkeslerde bir saygı belirtisidir. Asıl adı ile çağırmak teklifsizlik, laubalilik olarak algılandığından, kadının akrabalarından olmayan yabancılar da kadına soy adı ile hitap ederler.

Babanın huzurunda aile fertlerinden karısı ile kızından başka kimse oturamaz. Diğerleri saygı ile ayakta bekler. Karısı bile bir çocuk sahibi oluncaya kadar oturamaz. Karısı da dahil olmak üzere hiç bir aile ferdi baba ile birlikte yemek yiyemez. Huzurunda ayrı olarak da yiyemez. Baba su içerken karısı ve kızı saygı belirtisi olarak ayağa kalkarlar.

Harem dairesinde vakit geçirmek, kadınların etkisinde kalmak gibi haller bir küçülme belirtisi olarak kabul edildiğinden ve kadınlarla konuşup oturmak, mertliğe aykırı bir davranış olarak algılandığından, baba çoğu zamanını misafir odasında geçirir. Orada yemek yer. Ancak geceleri, dinlenme zamanı yatak odasına geçer. Sabahları tekrar misafir odasına çekilir. Baba küçük çocuklarını öpüp okşamaz, kucağına almaz. Sevginin sözde değil kalpte olduğunu bildiğinden aile fertlerine karşı olan sevgisini yılışık bir şekilde açığa vurmayı kibarlığa aykırı görür. Fakat narin vücudu, ince kalbi nedeni ile sevgi, şefkat ve himayeye muhtaç gördüğü kızlarını evinde misafir olarak kabul ettiğinden baba, kız çocuklarına karşı daha anlayışlıdır. Erkek çocuklarına karşı olan tavrı ise bir öğretmenin öğrencisine olan tavrı gibidir. Onunla yüz göz olmaz, senli benli olmaya asla meydan vermez. Bütün çocuklarına ismi ile seslenir. Yavrum, ciğerim canım gibi uygunsuz deyimler kullanmaz. Baba erkek çocuk üzerine titremez. Aksine şahsiyet sahibi yetişmesi için onu serbest büyütür. Çerkesler çocuktan körü körüne itaat istemenin çocukların ruhunu öldüreceğini, korku ve dehşetin daima çocukta faaliyeti azaltan bir çöküntü hali meydana getirceğini bildiklerinden eğitimin bu önemli ögesine her milletten daha fazla özen gösterirler.

Aile reisi olarak baba mal ve mülkü istediği gibi kullanır. Fakat bu hak, yetişkin kardeşi ve çocuklarının at ve silahları, kadınların özel malları gibi şeyleri kapsamaz. Bu malların kullanılmasının gerekmesi durumunda sahibinin haberdar edilmemesi, malın sahibinin kişisel özgürlüklerine tecavüz ve saygısız bir hareket olarak kabul edilir.

Akanda

Akanda

Vaktiyle güzel bir Adige kizi varmis. Adi Akanda imis. Güzel , akilli , hünerli bir kizmis.Is yapmasini , yerli yerinde konusmasini
bilirmis. Bu , görgülü adet bilen kiza herkes hayranmis.

Akanda , güzel akilli oldugu kadar da , gururlu bir kizmis. Öyle hemen önüne ilk çikana gülüp gönül verecek biri degilmis. Bir gün Akanda'nin köyünde bir dügün olmus. Bu dügüne uzak biryerden , Haus isminde bir delikanli gelmis. Haus , zengin ama sonradan görme bir ailenin çocuguymus. Çok gururluymus , kimseyi begenmezmis. Güzel giyinir , herkese tepeden bakarmis. Geleneklere uymaz , diledigi gibi hareket edermis.

Haus , Akandalar'in köyüne geldiginde de öyle yapmis. Eger takimi gümüs tokalarla süslü güzel atindan inmeden köye girmis.Kamçisini saklatarak dügün yerine gelmis. Gözü hemen Akanda'ya takilmis. Yanindaki birine ; ''Su siranin basindaki kiz kim?'' diye sormus. Bir yolunu bulup Akanda ile konusmus. ''Seninle evlenmek istiyorum'' demis. Akanda ; ''Ben geleneklere uymayan biriyle evlenmem'' diyerek , Haus'un teklifini reddetmis. Gururlu Haus çok kizmis. ''Seni kaçiracagim!'' demis. Akanda da sert cevap vermis: Karsimda beni kaçirabilecek bir yigit göremiyorum!'' demis. Yürüyüp gitmis. Haus , daha dügün bitmeden Akandalar'in köyünü terketmis.

Haus , bir süre sonra kendisi gibi adet bilmez iki arkadasiyla silahlanip yola çikmis. Niyeti Akanda'yi kaçirmakmis. Akandalar'in köyüne yaklastiklari sirada , yolda yasli bir adama rastlamislar. Adamcagizin ati , kendisi gibi yasliymis. Bir kulagi ke[yasak] , bir ayagi topalmis. Aksayarak yürüyormus.

Haus , ihtiyara takilmis: ''Dede , bu atla öbür dünyaya mi gidiyorsun?'' demis. Ihtiyar , ''Öyle evlat! Bundan sonra bizim gidecegimiz yer orasi'' diyerek karsilik vermis.

Haus , ihtiyari rahat birakmamis. ''Dede! Biz kiz kaçirmaya gidiyoruz. Sen ahiretlik atinla yavas yavas gel. Dönüste bizi karsilarsin.'' demis. Atini kamçilamis.

Ihtiyar , üç delikanlinin arkasindan bagirmis. ''Kimin kizini kaçiracaksiniz?'' demis.

Haus;
''Babasini tanimiyoruz. Ama kizin adi Akanda'' diyerek karsilik vermis.

Üç genç , yasli adami toz duman içinde birakarak atlarini dörtnala sürmüsler. Ancak , aradan yarim saat bile geçmeden ayni hizla geri dönmüsler. Ihtiyara yaklasinca durmuslar. Haus; ''Dede! Sen hala yolda misin? diyerek , yasli adama yeniden takilmis.

Ihtiyar; ''Ne yapayim evlat! Atim bu kadar gidiyor'' demis. Sonra o sormus: ''Hani kaçirdiginiz kiz?'' demis.
Haus , Akandalar'in köyünde gençlerin silahla talim yaptiklarini. Su anda Akanda'yi kaçirmanin mümkün olmadigini anlatmis. Baska birgün geleceklerini söylemis.

Ihtiyar gülmüs:

''Bak oglum!'' demis. Sen belki Akanda'yi kaçirabilirsin. Ancak , o seninle yasamaz.

Haus merakla sormus:

''Neden?''

''Ben Akanda'nin babasiyim. Benim kizim adet , gelenek bilmeyen bir adami koca olarak kabul etmez de onun için.''

Haus aptallasan bir suratla bakarken , ihtiyar kalpagini düzeltmis. Atinin dizginini çekerek , kamçisini saklatmis. Topal hayvan tek kulagini dikmis. Arka ayaklari üzerine kalkarak sahlanmis. Ok gibi ileriye firlamis. Haus ve iki arkadasi arkasindan bakip kalmis.

Haus , o günden sonra , degil Akanda'yi kaçirmak bir daha insan içine çikamamis...

Yasak Aşk- Athsan Ruslan

Yasak Aşk- Athsan Ruslan


Bir arkadaşım var. Kendisi çok iyi bir araştırmacı ve usta bir yazardır.

Bu arkadaşımın Adige tarihi üzerine bir dinletisine gitmiştim.Pek çok kişi gelmişti onu dinlemek için.Hatta aralarında Adige kıyafetleri ile gelenler bile vardı.

Bir büyük gün sanırdınız o kalabalığı gördüğünüzde.Halkımızın uyanışından aldığım cesaret ve mutlulukla gelenleri izliyor insanların yüzlerine gözlerinin içine bakıyor etrafı seyrediyordum sürekli.

Hemen yanımda arkadaşımın eşi oturuyordu.Onun davranışlarında bir huzursuzluk sezinlemiştim.

Önceleri onunda ben gibi bu büyük kalabalıktan etkilendiğini huzursuzluğunun bu heyecandan kaynaklandığını düşünmüştüm, fakat yanıldığımı çok geçmeden anladım.

Farkettirmeden onu izlediğimde biraz ilerimizde oturan genç ve temiz yüzlü bir kadına sürekli baktığını ve her geçen dakikada onun öfkesinin giderek arttığını farkettim.

Bir an yüreğimde bir acı ile onun baktığı bu kadının arkadaşımın sevgilisi olduğunu veya enazından kadının böyle düşündüğünü ve o yüzden de böylesine öfkelendiğini hissettim.

Böylesi anlarda kıskanan kadının neler yapabileceğini tahmin ettiğim için,arkadaşım şimdi rezil olacak, milletin diline düşecek diye telaşlanıyorum bir an.

Arkadaşımın eşinin yüzü her geçen dakika daha çok asılıyor,öfkesi daha çok kabarıyor.Şimdi o bir dişi arslan gibi sanki bir anda ileri atılıp karşısındakini parçalayacak sanırsınız.

Nefes alıp vermeleri o kadar hızlanıyorki ,bir an ciddi ciddi korkmaya başlıyorum onun bu halinden kadıncağız dizginlenemez bir hırsla burnundan soluyor otuduğu yerde.

Diğer kadın ise kendini dinletiye kaptırmış herşeyden habersiz öylece oturuyor yerinde.

Ben de telaşla bu duruma bir çare arıyorum ama aklıma hiç bir çözüm yolu gelmiyor o an.

Hemen bir şeyler yapmak gerekiyor,ama ne ?

-O yalan – dönüp fısıldıyorum yanımdaki kadının kulağına.

-Nedir yalan olan?- arkadaşımın eşi öyle bir bakıyorki ,beni ilgilendirmeyen bu işe burnumu sokmama pişman edercesine sanki bakışları ile bir tokat patlatıyor suratıma.

Onun bakışından – sen de arkadaşından daha iyi birisi değilsin – anlamı çıkartıyorum.

Arkadaşımın eşi bir an, çalışmaktanmı yoksa öfkedenmi bilmediğim nasırlı ve kızarmış avuçlarına bakıyor ellerini inceliyor,sanki diğer kadının çenesine dayadığı bembeyaz ve yumuşacık elleri ile bir kıyaslama yapıyor gibi.

Sonra bir anda hiç ummadığım şekilde toparlanıyor .Anlıyorumki gözpınarlarına yürüyen gözyaşlarını gizlemeye çalışıyor zavallı kadın.

Tam o esnada arkadaşım eski zaman Adige kadınının ahlak ve namus anlayışı üzerine bir bölüm okumağa başlıyor.

Arkadaşımın eşi gözucuyla diğer kadına bakarak kırgın bir ses ile söyleniyor –şimdikiler de öyleler-

Diğer genç kadın okunanlardan etkilenmiş gibi başını önüne eğiyor hafifçe,sanki bir an ellerinin titrediğini farkediyorum.

Dinleti bitmişti. Fakat hala konuşmak isteyen dinleyiciler arkadaşımın etrafını sarmış onu bırakmıyorlardı bir türlü.

Arkadaşımın eşi de kocasını kalabalığın arasından çıkartabilmek, bir an önce buradan [yasak]ürebilmek için o tarafa yanaşıyor yavaş yavaş.

Ben onları beklemeden hemen gitmeye karar verdim,bir taraftan da bu akşam arkadaşım ve eşi arasında olması muhtemel bir münakaşaya tanık olmayayım diye düşünüyorum.

Çıkış kapısına doğru ilerlediğimde arkadaşımın eşinin bütün gece öfke duyduğu diğer kadının orada beni beklediğini gördüm.

Kadın yanıma geldi ve selam vermeye bile gerek duymadan doğrudan bir soru yöneltti bana

-Onun eşi yanında oturan kadınmıydı?-

Hayatımda görmediğim,tanımadığım kadının damdan düşer gibi sorduğu bu soru karşısında ne diyeceğimi şaşırıyorum bir an. İşte o an arkadaşımla bu kadının arasında bir şeyler olduğundan ve arkadaşımın eşinin buna boş yere diş bilemediğinden emin oluyorum gerçekten.

Sanırım aramızdaki arkadaşlıktan haberdar olduğu için doğrudan yanıma geldi.-kadına bak sen, adını bile söyleme gereği duymadı- diyerek kendi kendime bunları düşünürken kadın sanki düşüncelerimi okumuş gibi –lütfen beni ayıplama- diyor ve devam ediyor –arkadaşlığınızı bildiğim için bundan cesaret alarak yanına geldim.Beni evime bırakamazmısın acaba ?...

Ben şaşkınlıkla kadına bakıyorum bir an, onun bu ricasını arkadaşımın nasıl karşılayacağını düşünerek ona doğru dönüyorum; yanındakilerin omuzları üzerinden bize bakan arkadaşımın çaresiz bakışları ile karşılaşıyorum o anda. sanki –lütfen bir an önce onu buradan uzaklaştır- der gibi bakıyor bana.

O dakikada yüreğime nefrete benzer soğuk bir duygu çörekleniyor sanki.

Bu isteneni yapmaktaki gönülsüzlüğümdenmidir nedir, dışarıdaki soğuk ve yağışlı hava geliyor aklıma , yollar kar çamur içerisinde diye düşünüyorum.

Kadın sanki bu defa da benim ne düşündüğümü anlamış gibi –telaşlanma çok uzağa gidecek değilim- diyor.

Yol boyunca kadın sessizce yürüyor hiç bir şey söylemeden.Ben de onun ne soracağının merakı içerisinde hiç konuşmadan sessizce eşlik ediyorum ona. Fakat kadın sonradan düşünüp pişmanmı oldu nedir tek kelime konuşmuyor ve bu şekilde hiç konuşmadan evine kadar geliyoruz.

Kadın kapıda teşekkür etmek için elini uzatıyor. –Lütfen beni bağışla- diyor.

–arkadaşını…- kadın sözlerini tamamlayamıyor.Kelimeler boğazına düğümlenmişçesine bir süre öylece sessiz kalıyor ve bir an önce uzaklaşmak ister gibi hızla arkasını dönüp gidiyor.

Ben ne yapacağını bilmez bir halde öylece kalakaldım bir süre. bu arada da bütün bu sorunların nedeni olan arkadaşıma öfke duyuyorum içimden.

Yüreğimde büyük bir sıkıntıyla eve dönüyorum.Arkadaşımın eşi gözlerimin önüne geliyor bir an ellerine bakışını anımsıyorum,daha sonra diğer genç kadının yüzündeki üzüntüyü,yüreğinden gözlerine yansıyan özlemi düşünüyorum yol boyunca.

Eve döndükten bir saat kadar sonra arkadaşım telefon etti.

- [yasak]ürdünmü - ? diyerek sordu hemen.sesinden anlıyorumki eşinden habersiz gizli konuşuyor şu an.

Sesimdeki kırgınlığı farkeden arkadaşım sesini daha da alçaltıyor ve – yarın sana her şeyi anlatırım – diyerek sözü uzatmadan telefonu kapatıyor.

Ertesi gün o bana geldi.

Gözlerinin altındaki morluklardan bütün gece uyumadığı anlaşılıyordu.Bir süre hiç bir şey söylemeden elindeki tütünü ufalayıp oturdu öylece.Kendisine doldurduğum çay'a dokunmadı bile.

-Doğrudur,o benim sevgilimdir- diyor arkadaşım başını yerden kaldırmaksızın önüne bakarak.Sonra ekliyor – hayır , düzeltiyorum o yüreğimdeki sevgilidir. Bu ikisi aynı şey değil-

Gücün,yiğitliğin ve dürüstlüğün timsali gibi yaşamış olan arkadaşım büyük bir suçluluk içerisinde şu an sanki cezasını bekleyen bir çocuk gibi sessizce başı önünde susuyor yeniden.

Sonra derinden iç geçirerek devam ediyor konuşmağa – insanlar kimbilir neler söylüyorlardır hakkımızda – ama emin ol yatağının kenarına dahi oturmuş değilim bu güne kadar. Hem toy bir delikanlı gibi bir kadının peşine düşüp düşmeyeceğimi sen bilmiyormusun ?-

-Biliyorum,zaten bu yüzden şaşkınlık içerisindeyim ya –

-O kendisi bana geldi.Eğitimlerini verdiği ve çok sevdiği öğrencilerini benimle tanıştırmak istedi ben de kıramadım onu.

Sen de biliyorsun benim çocukları ne kadar sevdiğimi,bütün hayatım çocuk özlemi içerisinde geçti gitti bunuda en iyi sen biliyorsun.

Sefalet içerisindeki çocukluğumun bütün yazdıklarımda belirgin olarak öne çıkmasının nedenide budur.

Ve kitaplarımda anlattığım bu sefalet içerisindeki çocuğa geldi o kadın.

Sanırım anladın ne demek istediğimi.

İşte o çocuklara gittiğimiz akşam tanıdım bu kadını ve tanıdıkça da ne kadar iyi ve ne kadar mükemmel bir insan olduğunu farkettim. Ne yalan söyleyeyim o an bu kadından bir çocuğum olması için canımı bile verebilirdim.

Bu düşüncelerimden sonradan utanç duyacağımı bildiğim halde o an yinede bu şekilde düşündüm ve bunu çok istedim. Fakat kendime hakim oldum ve bu aklımdan geçenlerin hiç birini ona hissettirmedim.

Daha sonraki günlerde arada bir görüşür olmuştuk, bazanda görüşmek için nedenler yaratıyorduk belkide.Dostluğumuz ilerledikçe kadın da bana yakınlaşmış ve sırlarını özel yaşamını anlatacak kadar güvenmeye başlamıştı.Sanırım beni bir dost bir arkadaş gibi görüyordu.Belki de beni bir baba gibi görüyor diye düşünüyordum zaman zaman fakat aramızda o kadar büyük bir yaş farkı da yoktu.

O beni böyle görürken ben onun hakkında nasıl başka şekilde düşünüyorum diye kendimi ayıplıyordum bazan.Bir kaç kez geçmişine dair bir şeyler sormak istedim fakat onu incitebileceğimi düşünerek çekindim.Sonunda bir gün kendisi anlattı geçmişini.

Birisiyle evliymiş fakat kocası çocuk istemediği için, bu mesele zamanla aralarında aşılamaz bir sorun haline gelmiş ve ayrılmışlar. Öylesine huzursuzlanmış ve öylesine umutlanmıştımki o zaman anlatamam sana.

Tabii ben de ona hayatımı anlattım,çok özel duygularımı,acılarımı,özlemlerimi… hepsini anlattım işte.

O kadar benziyordukki birbirimize. Fakat aramızda tek fark vardı : Benim eşimin çocuğu olmamıştı.Allahtan gelen bu şey için ben eşimi silip atamazdım elbette,yinede yüreğimdeki çocuk özlemi beni eritip bitiriyordu işte.

Onun eşi ise çocuk istemediği için kadın bir çocuk sahibi olamamıştı ve aynı özlemle o da yanıp tutuşuyordu.Bizi birbirimize yakınlaştıran buydu aslında.

Ben eşim hakkındaki düşüncelerimi ona anlattığımda o an onun yüzüneki ifadeyi görmeni isterdim.Sanırım ilk defa o kadının beni sevdiğini o zaman hissettim .

Ne yalan söyleyeyim bu kadar çok istediğim şeyin olması ihtimali belirince beni bir korku aldı. Sanırım çok istediğin bir şeye ulaşman mümkün olduğunda ayağına gelen fırsatı nasıl değerlendireceğini bilmediğin anlar oluyor yaşamda.

Benim işim çok daha zordu tabii.

Benim mutluluğum başkasının mutsuzluğuna neden olacaktı ve ben bu duruma nasıl katlanabileceğimi bilmiyordum doğrusu.

Günlerce düşündüm ve tek bir çözüm yolu bulabildim.İşin içerisine yalan ve ihanet girmeksizin eşimle açık açık konuşup ayrılmak için izin istemeye karar verdim.Fakat hiç bir şey çıkmadı bundan.

-kendimi öldürürüm,seni rezil ederim – gibi sözlerle tehdit etti beni ve ben de ürktüm itibarımın iki paralık olmasından ve o kadını çok sevdiğim halde ilişkimi kestim.

Arkadaşımla bu konuşmayı yaptıktan sonra çok fazla bir zaman geçmemiştiki eşi öldü.

Cenazede –hasta olduğundan hiç bahsetmemiştin- diyerek laf dokundurdum arkadaşıma.

-Bana söylediğinimi sanıyorsun,onca sıkıntı ve acı çekmesine rağmen benden gizledi.Hiç olmazsa doktor,ilaç ne gerekiyorsa bir çare arardık fakat benden bile gizledi,güçlü ve sağlıklı görünmek için her şeyi yapardı zaten öyle ilginç bir huyu vardı – diyerek cevapladı beni.

Aradan bir iki yıl geçtikten sonra akrabalarının ısrarı ile arkadaşıma yeniden evlenmesi için öneri [yasak]ürmekle görevlendirildim.Ben de eski günlerini ve bir sevdiği olduğunu hatırlatarak bunu ona söyledim ve o kadar özlemiyle yanıp tutuştuğu çocuk için yeniden evlenmesi gerektiğine ikna etmeye çalıştım.

-Artık o iş olmaz diye yanıtladı beni arkadaşım.

Sağlığında ona yalvardığımda izin verseydi,ayrılmayı kabul etseydi belki bir çocuğum olacaktı fakat artık olmaz.

Derince bir ah çekerek devam etti sözlerine : Atın en azgını bile bir ölünün üstünden atlamaz bunu nasıl unutursun ?

Setanay'ın Kumaş Dokuması ( Mitolojik )

Setanay'ın Kumaş Dokuması ( Mitolojik )

Çok çok eski çağlarda
Heniz ne pamuk var ne de ipek
Yün ve ketenden başka bilinen birşey yoktu..
Dokuma ve dikiş işi henuz yapılmıyordu.
Yeryüzünde henüz görülmemiş,
İnsanlığın bilmediği
Pamuk ve ipekten öte
Yünü ve keteni bilmeyenlerde vardı,
İpliği ve dokumayı ilk kez bulan,
Tanrıça ARIŞNA`dan sonra
Bu sanatın öncüsü
Nart Annesi Seteniya idi.
Yün attırıp iplik eğirerek,
Örgü örüp dikiş dikerek,
Dokuma yapıp elbise biçerek,
Tığ kullanıp oyu işleyerek,
Hep Nart`ları donatırdı,
NART annesi Seteniya

Günlerden birgün yine keten dokuyacaktı
Keten bezleri gerek, Nart`lara giysi gerek,
Yüz Nart yigidi için
Nartların annesi Seteniya yine
Bin tutam teten lifini, kıvırıp soktu beline.
İğ olacak bir ağacı söküp kökünden çıkarttı,
Ayıklayıp dallarını, kabuğunu soyarak,
Dev birz iğ yapta kendine,
Koca bir kayayı söküp, baş parmağı ile delerek,
Devasa bir iğ başlığı elde etti..
Beline soktuğu tetenleri, eğirmeye koyuldu..
Güneş batı ufkundan yavaşça çekilerek,
Denizi boyadı kızıla,
Derken gölgeler uzayıp, karıştı karanlığa.
Bitirdi işini katlayıp koydu bir yana.
Ertesi gün erkenden dokuduğu topları,
Su başına taşıdı..
Kumaşları Kuban`da yıkayarak parlattı.
Ve sonra güneşe serip
Yüz Nart için dokunan top top kumaşları
Kurumaya bıraktı.

Janserey Nine

Janserey Nine


Yaşlı Janserey un ambarının önünde işini bitirdi, örtüye dökülen unları eli ile toplayarak hamur teknesine döktü , üstünü başını çırparak kalktı.Beli sızlıyordu, dayanamıyordu işe, yorgunluğa, "ahh.. tekne tekne hamur, dokuz köye lokum pişirdim , nerede, tek başıma yiyeceğim ekmeğimi yapamıyorum artık.."
Söylenerek kalktı, tekneyi ocağa yaklaştırdı, mayalık hamurun kabukları çatlak çatlak omuştu.Sıcak suda ezdi, hamura katarak yoğurdu, yoğurdu. Yaşlılığın, bitkinliğin, güçsüzlüğün hıncını hamurdan çıkarır gibi yoğurdu.Yumruğunun darbeleri altında çatır çatır sesler çıkararak işini bitirdi.TEkneyi kalın örtülere sarar demlenmeye bıraktı...
Hey gidi günler, gençliğini anımsadı Janserey..Bu eve ondokuzunda gelin gelmişti.Kaynana,görümce, elti, yığınla çoluk çocuk, bir güne bir gün."ıhh.."dememişti, gelin olmanın gereğini ve de görevlerini yerine getirmişti. Bir günden bir güne kaç çatmamış, kimseye saygısızca davranmamıştı.Kocası Mirzabeç ile mutlu yaşamıştı.Aradan yollar geçmişti, Mısır, Fizan, seferberlik, Yunan Savaşı derken kötü yazgı kocasını alıp [yasak]ürmüştü.Nerede idi?Hangi dağda, hangi derede kalmıştı Mirzabeç..?Mezarı biele belli değildi.Subeden köye kağıdı gelince taş basmıştı bağrına, gözyaşını göstermemişti llere, rezil olmak vardı ele güne karşı.."Janserey gelin unutmuş geleneği, göreneği" dedirtmemişti. Aylar yıllar geçmişti acı dolu, biricik oğlu Halit'e bağlamıştı tüm umudunu..Üstüne titreyerek büyüttü yavrusunu.Hem de evlendirmişti, Kabertey'in en güzel kızı ile, derken gelin odasında, kendisi ocak başında kala kalmıştı.Yavrusu askere çağrılmış, uçup gitmişti. Aylarca mektup bekledi Janserey, Sevgili gelini Fatimet'e analık babalık etti..Gözlerinden buruşuk yanaklarına süzülen gözyaşlarını yazmasının ucu ile silerek gözlerini kuruladı.Hamur kabarana dek komşu PAgue ile dertleşmek için dışarıya çıktı. Bahçe kapısını açarak seslendi, sırtını duvara vererek güneşe karşı yere çöktü..
Düşünüyordu Janserey, oğlunun kara haberinin glişini..Mardin mi? Cizre mi..? HEr ne ise o yıkılası yerden..Jandarma oğlunun kaçakçı kırşunu ile vuruluş haberinin gelişini..."Yaşayamam, ölürüm" demişti, de saçını başını yolmuştu, dögünmüştü günlerce, ölürüm demiştide Azrail uğramamıştı. Yaşıyordu işte sürünerek acı içerisinde...Kendisi dururken güel gelini Rara topraklar girmişti.Hemde topaç gibi bir oğlan doğururken, Janserey'e torunu ile birlikte yeni bir güç yeni bir can gelmişti.Didindi, çalıştı, ortak orak oldu, sabah oldu nasırlı elleri tarlada, öksüzünü büyüttü üzerine titreyerek. Akşam olup bacalardan ince gümüş dumanlar tüttüğünde, buzağı, inek acı acı çağrışarak köye dönende, koyu gölgeler altında yitip uzaklaşan Hınzır Dağlarına bakarak oturdu eşikte.Bu saatlerde içini buruk bir keder kaplar, otururdu böylece.Mirzabeç'i Fatimet'i, sevgili Halit'i düşünürdü saatlerce, lambasını yakmak, ocağını ateşlemek, yaşamak, nefes almak sızlatırdı sanki Mirzabeç'in, oğlunun, ceyla gözlü Fatimet'in ruhunu..ürperirdi, pişman olurdu bu tür uğursuz düşüncelre dalmaktan.
"Tövbe Allahım.Tövbe, koç gibi torunum, Ahmet'im yaşıyorya..tövbe tövbe, kör şeytan git başımdan.."Tüm kütülükleri atarmış gibi silkelerdi eteklerini, kötü düşüncelerin, tehlikelerin torunundan uzak olması için üç defa tükürür, ocxağını tüttürmeye koşardı.
Zorluklarla, yokluklarla acılarla yılar geçti, Ahmet büyüdü.Köy okulunuda bitirmişti artık.Gezici başöğretmenin yardımı ile Pazarören Köy Enstitüsüne gönderilmişti.Ahmet'ten uzak kalmak, Janserey'i iyice çökertmişti.ama yeni bir umutla yaşıyordu şimdi, oğlu öğretmen olacak, dönecek, kendi köyünün çocuklarına ışık tutacaktı.Tüm sıkıntılar o zman bitecekti. Torunundan gelen mektupları defalarca okutur, kalbine basar, doya doya ağlardı.
Komşu PAgue'nin ayak sesleri ile düşüncelerinden ayrıldı.Pague elinde tuttuğu mektubu Janserey'e uzatarak konuştu:
"-Gözünüzaydın, Ahmet'in mektubu, bizim oğlan pulluk demiri kaynatmaya gitmişti.Aziye'ye postacı vermiş, hemen şimdi getirdi.."
"Sağol PAgue, bana dünyaları bağışladın.Bugün sıkıntım fazla idi, getiren [yasak]üren dert görmesin, Allah ağzının tadını bozmasın.."
PAgue kapının önünde tozlarının silkeleyen oğluna seslendi, "Hadi, Mahmut çabul gel, Janserey Nineyi daha fazla merakta bırakma, oku şunu."
Mahmut kelimelerin üzerinde dura dura ağır ağır okudu.Janserey tüm varlığını bu ses vererek dinliyordu.Ahmet okulunun bittğini müjdeliyordu ninesine..Bir aylık uygulama kursu vardı.Daha sonra dönüp gelecekti köyüne, ninesinden hiç ayrılmayacaktı artık..Janserey yönünü kıbleye çevirerek ellerini havaya kaldırdı.TEmiz duygularla yakardı tanrıya.Bugünleri görmüştü, artık ölsede gam yemezdi.. Komşusuna dönerek haykırır gibi konuşmaya başladı.
"Kuzum Pague, mutluyum, yaradana şükran borçluyum.Hadi gel ocağı yakalım, ekmeklik hamur hazırlamıştım.Kuralım şüeni(1) ateşe, lokum pişirelim, yesin çoluk çocuk, yoldan geçen yolcu, Ahmet'im geliyor, duysun tüm dünya..Janserey yaşıyor ölmedi, duysun kurt, kuş, yıldızlar, yer gök, bin yıllık Janserey yaşıyor, Tanrım sana bin şükür, hey komşular, sevgili komşular..Duyun..Ahmet'im büyüdü, erkek oldu, okudu öğretmen oldu..Dönüyor, köyyünün çocuklarına iyilik öğretecek, bilgi dağıtacak, ASiyet gelin, PAgue, Mahmut oğlum..Bana yardım edin, büyük fıçıyı çıkarıp Baksime(2) kuracagım.Düğün yapacağım, koçlar kurban edeceğim..Duyun , duyun..
Yaşlı kadının sesi Hınzır Dağlarının arkasına inen güneşle birlikte yavaş yavaş kısılıp duyulmaz oldu.Kendisinden geçip yere yığıldı kaldı...Komşular taşıyıp yatağına yatırdılar.İğneci Mehmet koşup geldi, nabzını yokladı, "sevinçten bayıldı ihtiyarcık..." dedi.Kolonya koklatıp alnını, bileklerini ovdular, yaşlı kadın yavaş yavaş kendine geliyordu.Uzaktan köye dönen ineklerin yavruları için bağırdığı duyuluyordu.Pague kadın Janserey'in yanında kaldıi herkes evine döndü...
Bir süre sonra gözlerini açan Janserey, akşamki çoşkudan uzak, komşusu PAgue'ye yavaşça seslendi: "Haydi Pague sende git, bak iyiyim, biraz dinlenince hiç bir şey kalmaz, yaşlı kalbim artık dayanamıyor sevince, üzüntüye..Biraz sonra kalkarım." PAgue direndi, dönmedi evine, Janserey'i bekledi gece yarısına kadar, oturduğu yerde dalıp gitmişti.Kendine geldiğinde Janserey ona gülümsüyor gibi bakıyordu.Yavaş kalkıp yatağa yaklaştı, elini tuttu.Çoktan soğumuştu ninecik, diüer eli ile kalbine bastırdığı Ahmet'in mektubu gözyaşları ile ıslanmıştı.
Yağmurlu bir günde gömdüler onu.Köyün imamı, kalbine bastırdığı mektupla gömülsün istemişti...Kavuşamadığı torununun yazısı kalbinin üzerinde kalsın.."Gök delinmişti sanki, delinmiştide, Janserey'in yazgısına torununa duyduğu özleme ağlıyor gibiydi...


1-Tutamağından zincire asılan bir çeşit tencere
2-Cerkes içkisi

Özdemir ÖZBAY

Nart Badınokue Ve Gökkuşağı

Nart Badınokue Ve Gökkuşağı


Bir gün Nart Badınokue hayvanlarını otlatırken bir Çerkes Prensi(Pşı)’nin tarlasına zarar verir.Pşı büyük bir öfkeye kapılır.

-“Nasıl korkmaz bir çoban parçası, bana zarar verebilir?”

olay büyür,Nart kurultayı toplanır. Nart Badınokueden olayı anlatmasını isterler.Nart Badınokue şöyle konuşur.

-“Yağmur sonrası idi, önümde rengarenk bir gökkuşağı belirdi, ona daldım, bakıp seyrederken bir ses duydum, bana sesleniyordu.Sesen yerine vardım Adıyukh yere çakılmış duruyordu.Bir yandanda debeleniyordu.Ne oldu, derdin ne? diye sordum şu cevabı verdi.”Yüzüğümün kaşını temizleyip yağmur sonrası yüzüğümün kaşı ile ışıklar saçarak eğleniyordum.Karşı yamaçta yaşayan aç gözlü pşının kızı yüzüğümle yaptığım gökkuşağının bir ucunu yakalayarak kendi kazanlarına kulp olarak taktı.Onun için toprağa çakılmış gibi ayrılamıyorum.Yüzüğümü de kurtaramıyorum dedi.Bunun üzerine gökkuşağına kemendimi takıp çektim, yeri göğü sarsan dev kazanın gürültüsünden ürkün hayvanlarım Prens’in arazisine girdi, suçlu olan Prens ve kızıdır.Zira bu gökkuşağını çalmak için kızını öğütleyen Prens’tir.

Yaşlı Pşı bunu kabullenemez:

-“Yalan söylüyor, koca kazana nasıl bir ışık kulp ile kaldırabilirmiş, inanmayın”

Topluca olay yerine giderler, Adıyukh’un yüzüğünden yansıyan ışıkların Prens’in ordusunu doyurmak için kullandığı kazana çivilinmiş ve kulp yapılmış olduğunu görürler.Badınokueye –“Haydi kaldır” derler.

Badınokue kemendinin bir ucuna bir çapa takıp dağların sivri kayalıklarına fırlatıp tutturur, ucunu gökkuşağına bağlayacak şekilde tutturup düğümler.Kemendi çekip kazanı yerinden oynatır.Havaya kaldırır.Kazanın elden gittiğini gören cimri Pşı bağırarak kazanın altına gelir.Kazanın ağırlığına dayanamayan kement kopunca Pşı kazanın altında kalır ve ölür.Destanlarda Prenslerin son buluşunu böyle anlatırlar.



Anlatan K`unip`at Kadir Uzunyaylanın Kazancık(Başılbey) köyünde Yısmeyl Özdemir tarafından derlenmiştir.

Adige Atasözleri

Adige Atasözleri

A
Aklı olmayan fakirdir
Akıllı kişiyi sırtında taşısan dahi yük gelmez
Akıl malın en kıymetlisidir.
Ağızdan çıkan söz namludan çıkan kurşun gibidir.
Atın başı geçtikten sonra kuyruğundan yakalamağa kalkma.
Atı kaybolanın kulağından at sesi gitmez
Açlık korkağıda yiğit yapar
Aslanı terbiye ederler,kaplanı uslandırırlar.
Atına binince düşman,inince dost gibi davran
Atına dostun gibi bak, düşmanın gibi bin..
Az çoğun aracısıdır

B
Biçmesini bilmeyenin orağı kördür
Başlanmış işi olmayanın bitmiş işi olmaz
Bilmediğini söyleme,söylediğini inkar etme
Bir kere tökezleyen şaşı,iki kere tökezleyen kördür
Belayı arayıp takılma,sana takılmışsa korkma
Beşiği yapılıp mezarı kazılmayan yoktur
Bir kıvılcım bütün köyü yakar
Birlik olan sürü için kurt korkulacak şey değildir.

C
Candan önce onur gelir.

Ç
Çoban kötü olursa koyunları kuzgun dahi [yasak]ürür
Çığ'ı bir küçük serçe harekete geçirir
Çağırana, seni öldürecek ise de git.
Çerkeslerin en fakiri dahi konuk sahibidir

D
Dil safradan acı,baldan tatlı,kılıçtan da keskindir.
Delinin bey'i olmaktansa akıllının kölesi olmak daha iyidir
Deli bile konuşuncaya kadar akıllı zannedilir
Deriyi yüzsende gönüldekini alamazsın
Düşünüp konuş, bakınıp otur
Çizmedin ki kesesin

E
Ecel insanın koynunda yatar
Ecel ne acele eder, nede gecikir
Eceli arama. O seni bulur
Eski dostunla yaptığın gizli işi yeni dostuna güvenip söyleme
Eski yolu ve eski dostu terketme
Evinde kendini eğit,topluma öyle gir
Evinin avlu kapısına kadar seni geçirmeyenin evine gitme
Evsahibi misafirin hizmetkarıdır
Eşek köpege ot vermiş köpek eşege et ikiside aç kalmiş

F
Fakirin dünyası sonbahar gibidir.
Fakirin lambası Ay'dır
Fakirin ipini zengin eskitir.

G
Gönül yaşlanmaz
Geçmişi olmayanın geleceği de yoktur.
Genç geleceği ümid ederek yaşlanır,yaşlı geçmişi hayal ederek ölür
Gözün beğendiğini kalp de beğenir.
Günde bir kere babasının huyu oğlunda görülür
Güzel söylersen güzel cevap alırsın.
Güzel; iyi olandır.
Güzeli güzelleştiren huyudur.

H
Hediye değil,sevgi değerlidir.
Hiç kimse dünyadan usanarak ölmez

İ
İp uzunsa,söz kısaysa makbuldür
İlim ile sanatın fazlası olmaz.
İhtiyar kimse çocuk gibidir.
İyi at iyi arkadaş gibidir
İyi gördüğünü söyler,kötü verdiğini.
İyi komşu kardeş sayılır
İyi komşu uzaktaki akrabadan öncedir
İyi yaşlı olmayan yerde iyi genç olmaz
İyilik kötülüğü öldürür
İyiyi bilmiyorsan değerli olanı seç
İçeceğin suda köpek öldürme.

K
Konuşana değil bilene bak
Kuşu yükselten kanat,İnsanı yükselten akıldır
Kitap ilmin anahtarıdır.
Kibirlenmek deli işidir
Kadından utanmayanda yüz yoktur
Kadının el mahareti aklını gösterir
Kadının olduğu yerde kılıç çekilmez
Kafa bomboşsa ayağa yazık olur.
Kalbinde iyilik olmayana iyilik gelmez
Kalp kalbe karşıdır.
Kıskanç insan gizli düşmandır.
Kısmet gelecek olursa yün iplik getirir,gidecek olursa demir zincir dahi tutamaz
Kıtlık akrabayı unutturur
Komşuya değer vermeyen kendini değersiz kılar
Kötü yoldaş kötü silah gibidir
Kötülük yapıp iyilik bekleme
iyilik iyi bir şeydir

M
Maharetle bilgi kardeştirler
Mezartaşı kaybolur,şarkı kaybolmaz
Misafir her şeyden önde gelir.

Ö
Öküze iltifat et,at ile kavga

S
Sudaki sögüt,bedendeki kalp çürümez.
Saadet misafir yolcudur. Gelir,gider.
Sevgi ateş değildir.Yandığında söndüremezsin.
Sevgi kuvvetle alınamaz
Söylenmeyen şey duyulmaz.
Su akacağı yolu kendi bulur,Sen Gideceğin

Ş
Şansı olmayanı, deve üstünde bile köpek ısırır.

U
Utanması olanın nasibi de vardır.
Utanması olmayandan daha kıymetsizi yoktur.
Umudun olmazsa, İşin olmaz.

Ü
Ümit atadan kalma mirastır
Ümit uzun ömürlüdür

V
Vakit altından daha değerlidir
Verene ver,vurana sende vur.
Ver malını elllere vur dibini yerlere

Y
Yanında iyilik bulunmazsa kuru güzellik bir şey ifade etmez
Yaşlımım sözü,gencin aklını yener
Yaşlısı olanın kuralları vardır
Yaşlısına saygısı olmayanın kendisinede saygısı yoktur
Yaşlıya iltifat et gence güvence ver
Yaz fukaranın cennetidir.
Yiyeceğini kötüleyen kişinin sofrasında yemek yeme
Yoldaşın korkaksa ayı ile boğuşma.
Yüze karşı övgü arkadan yapılan yergi gibidir

Z
Zora düşen düşmanın da olsa yardım et